DİSK Başkanlar Kurulu ;

Ya 400 Vekil Ya Kaos Tehdidiniz Sökmeyecek.!

 

15 Eylül 2015 tarihinde Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Merkezi’nde toplanan DİSK Başkanlar Kurulu, aşağıda yeralan sorunları ve konuları görüşerek aldığı kararları 18 Eylül 2015 tarihinde kamuoyu ile paylaşmıştır.

 

DİSK Başkanlar Kurulu Sonuç Bildirgesinin tamamı şöyle ;

Bugün ülkemiz, halkımızın ve emekçilerin yaşamını derinden etkileyecek bir sürecin içindedir. İktidarın geçtiğimiz seçimlerde savurduğu “Ya 400 vekil ya kaos!”tehdidini, 1 Kasım’da tekrarlanacak seçimlerde de kullanacağının ve “başkanlık” yolu tamamen kapanınca “kaos planı”nı devreye soktuklarının sinyallerini vermektedir.

Hatta Erdoğan bir adım daha atarak, Rize’de yaptığı bir açıklamada “İster kabul edilsin ister edilmesin, Türkiye’nin yönetim sistemi değişmiştir” diyerek Anayasa’yı ve parlamenter sistemi “tanımadığını” ilan etmiş, 7 Haziran seçimlerinde halkın %59’unun iradesini yok saymış, yasadışı ve keyfi hükümlerle tamamen kendi inisiyatifinde olan bir erken seçim hükümeti kurdurmuştur.

Dayattıkları baskı, savaş, kan ve gözyaşı üzerine kurulu yeni sistemlerini “keyiflerine göre” yasallaştıramayanlar, bugün ülkeyi yangın yerine çevirerek bir uçuruma sürüklemektedir. Halk desteğinden yoksun, meşruiyetini ve dayanaklarını tamamen yitirmiş “geçici hükümet” savaş ve fiili sıkıyönetim uygulamaları ile Saray’ın önlerine koyduğu hedefe ulaşmayı amaçlamaktadır.

 

Türkiye büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır!

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu olarak başta işçi sınıfı olmak üzere tüm halkımızı, Ortadoğu benzeri bir çatışmanın ülkemize de taşınmakta olduğu konusunda uyarmak zorundayız.Suruç’ta 33 insanımızın öldürüldüğü katliamın ardından ülkeyi yönetenlerin attığı her adım, ülkeyi uçurumun eşiğine getirmekte, her gün biraz daha şiddet sarmalına sürüklemektedir.

Sandıkta kaybettikleri oyları savaş mevzilerinde kazanmayı planlayanlar, kan ve ceset fışkıran bu toprakları bir kez daha kan ve gözyaşı ile sulamaktan çekinmemektedir. Suriye başta olmak üzere Ortadoğu’ya yönelik savaşı kışkırtan hükümet, bu politikaları daha da derinleştirmeyi, savaşı ülke içine de taşımayı tercih etmektedir.

Yolsuzluk operasyonlarında evlatlarına ifade bile verdirmeyenler, bu ülkenin yoksul, emekçi çocuklarını feda edeceklerini utanmadan sıkılmadan itiraf etmektedirler.

Anayasaya ve uluslararası hukuka aykırı “İç Güvenlik Yasası”nın da sınırlarını aşan polis devleti uygulamaları ülkemizde demokrasinin son kırıntılarını da ortadan kaldırmış ve son zamanlarda, ilan edilen sokağa çıkma yasakları, yasağın uygulandığı kentlerde yapılan ev ve işyeri baskınları, çocuk, genç kadın, yaşlı sivil insanların ölümüne yol açılması barışı ve birlikte yaşamı tehdit etmektedir.

Bir taraftan çatışma ve savaş varken, diğer taraftan da işçi ve emekçilerin ekmekleri elinden gidiyor, silah tekelleri ve emperyalist ülkelerin planları işliyor.

Bu politikalardan emek örgütleri ve emekçiler de nasibini almış, sendika binaları basılmış, grevler yasaklanmış, hak mücadeleleri polis şiddeti ve baskısıyla engellenmeye çalışılmıştır.

 

Emekçilerin hakları yok edilmektedir!..

Bugün tanık olduğumuz fiili “yönetim şekli değişikliği” ilanı işçi sınıfının yıllardır yaşadığı hukuksuzluğun genelleşmesidir. Ülkeyi ateşe atan siyasi iktidar, diğer taraftan da işçi sınıfına karşı saldırılarını sürdürmektedir. Anayasa Mahkemesi’nin son kararında da görüldüğü gibi işçilerin grev hakkı, Anayasa’ya aykırı bir biçimde gasp edilmiştir. Taşeron işçilerin kazandıkları mahkeme kararları hiçbir şekilde uygulanmamaktadır. Her gün 6-7 işçi ölürken devletin tüm imkânları işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini almayan işverenleri korumak için seferber edilmiştir. Halkın tek başına yönetme yetkisi vermediği AKP hükümeti madenlerde iş cinayeti işlemeyi 5 yıl daha serbest bırakan nitelikteki bir düzenlemeye imza atmıştır.

 

Ülkemiz totaliter bir rejime sürüklenmektedir!..

İşçilere karşı sermaye çıkarı söz konusu olduğunda yıllardır yasa ve hukuk tanımayan iktidar, bugün aynı hukuk tanımazlığı kendi amaçları için sürdürmeye devam etmektedir. Emeğe, doğaya, kadına, kendi inancı ve kimliğinden olmayan herkese düşmanca yaklaşan bir iktidar, bu ülkeye doğal olarak demokrasi taşımayacak, totaliter bir rejim için elinden geleni ardına koymayacaktır.

Ülkenin büyük bir siyasi kaosa ve ekonomik çöküşe sürüklendiği bir dönemde işçi sınıfının/emekçilerin ve yurttaşların üzerine düşen temel sorumluluklardan biri de demokratik, yaşamsal ve evrensel “itiraz” haklarını kullanmalarıdır. Bu haklarını kullanmayanlar, meşru zeminlerde direnmeyenler, gelecek günlerde nefes alacak kanalları bulmakta güçlük çekeceklerdir.

Halkımızın ve emekçilerin yaşamını derinden etkileyecek bu sürece karşı Konfederasyonumuz DİSK, bu dönemde toplumsal sorumluluklarının farkında olarak, üzerine düşen görevleri yerine getirmeye çalışmakta; kimliği, kültürü, dili, dini, mezhebi, görüşü ne olursa olsun, üzerinde eşit haklara sahip yurttaşlar olarak barış içinde yaşayacağımız, demokratikleşmeye yönelik çözümlerin benimsendiği bir Türkiye özlemini dile getirmektedir.

 

Bundan dolayıdır ki siyasi iktidarın hedefinde bulunan örgütlerimiz arkası gelmeyen saldırılarla, biçim ve muhtevası yer yer değişen itibarsızlaştırma ve elimine etme politikalarıyla karşılaşmaktadır.

Bu tespitlerden hareketle Başkanlar Kurulumuz aşağıdaki kararları kamuoyuyla paylaşmayı zorunlu görmektedir:

Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki; bu topraklar kana ve gözyaşına doymuştur. 35 yıldır silahlarla çözülemeyeceğini gördüğümüz bu sorun, dökülen her damla kan ile daha da çözümsüzleşmektedir. Artık silahlar derhal susmalıdır! Cenazelerin gelmemesi, kardeş kanının akmaması için eller tetikten çekilmeli, demokratik çözüm zemini oluşturulmalıdır.

Savaşa karşı barışı; baskı, şiddet ve zora karşı özgürlükleri ve demokrasiyi; yolsuzluğa, hırsızlığa ve sömürüye karşı emeğin mücadelesini yaşamın her alanında yükseltecek, yönetenlerin halkımızı sürükledikleri uçurumu ve ülkemize karşı işledikleri suçları bulunduğumuz her alanda yüksek sesle haykıracağız.

Başkanlar Kurulumuz bu politikaların bir parçası olarak basına uygulanan sansür, baskı ve saldırıları kabul edilmez bulur. Özgür ülke, özgür basın için halkın haber alma hakkı mücadelesini ve basın ifade özgürlüğü mücadelesini demokrasi mücadelesinin parçası olarak görür.

Bu nedenle Başkanlar Kurulumuz, akıtılan kardeş kanının son bulması, daha büyük acılar yaşanmasının önüne geçilmesi için, emek, barış ve demokrasi mücadelesini yükseltmek için DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin çağrısıyla bir merkezi MİTİNG’in örgütlenmesini acil bir görev olarak görmektedir.

Türkiye’nin aydınlık geleceği ve halkımızın esenliği için elele verip kolkola girmesi gereken kimi sendikalar, “sivil toplum örgütleri” ve kurumların bu sorumluluklarından kaçtıklarını üzülerek görmekteyiz. Toplumun tüm demokratik ve muhalif kesimlerini “terörist” gören SARAY’ın yaptığı organizasyonlarda, savaştan medet uman sermaye örgütleriyle yanyana gelerek halka “kardeşlik” çağrısı yapılamaz. İktidardan bağımsız bir biçimde örgütlenmeyen, iktidara “dur” demeyen her türlü organizasyon, sloganı ne olursa olsun savaş politikalarına yandan, kenardan, köşeden destek sağlamaktadır.

Türkiye’yi yönetenler kendi ikballeri için ülkeyi bir uçurumun eşiğine getirirken ekonomik kriz de derinleşmektedir. Kurların hızlı artışı daha fazla zam ve işçiler için daha fazla yoksullaşma demektir. Yüksek döviz borcu yükü altındaki Türkiye ekonomisi alarm vermekte, işsizlik yükselmektedir. Sermayenin ve iktidarın, derinleşen krizin faturasını emeğe ödetmeye çalışacakları bir sır değildir. Kriz gerekçesiyle, olası işten çıkarmalara, hak gasplarına ve hayat pahalılığına karşı emeği savunacak bir mücadele hattını bugünden örmek gerekmektedir.

İçinde bulunduğumuz tarihsel süreç, kendini halktan ve emekten yana gören tüm muhalif örgütlerin önüne acil görevler çıkarmıştır. Bu görevleri yerine getirme yükümlülüğümüzle omuzlarımızdaki ağırlığı taşırken, mücadele etmek durumuyla karşılaşmaktayız.

Bunlardan biri de, iki ayı aşkın bir süredir DİSK’in içinde ve önünde sürdürülen ve bir hak alma eylemi niteliğini başından itibaren taşımayan “eylem”dir. Bu eylem kimi yöneticilerimizi ve giderek DİSK’i elimine etmeye ve itibarsızlaştırmaya dönük siyasi bir kampanya niteliğindedir.

Genel-İş Sendikası’nda işten çıkartılan kişi ilk baştan beri eylemini “hak alma” üzerine kurmamış, örgütlü olduğu Sosyal-İş Sendikası’nı devreye sokmayarak (DİH) çevresiyle birlikte hareket etmiş ve konunun muhatabı olan Genel-İş Sendikası’yla sorunu çözmek yerine DİSK merkez binası hedef alınmıştır. Aynı süreçte DİH adına ofis olarak kullanmak üzere kendilerine DİSK binasında bir oda verilmesini istemişler ve yine yazılarında da bu talebin karşılanmamasını “halk düşmanlığı” olarak ifade etmişlerdir. Siyasi bir çevreye ait bir oda tahsis edilmesi gibi “dayatmacı” bir anlayıştan kaynaklı talebi hiçbir demokratik kitle örgütünün kabul etmeyeceği açıktır. Ve bir grubun başlattığı bu “eylem” Genel-İş ve DİSK yöneticilerinin “istifa etmeleri” talebiyle sürdürülmektedir.

Ankara’da 30 Temmuz’da yaptığımız toplantıda da belirttiğimiz gibi, DİSK ve DİSK üyesi sendikaların yöneticilerini tehdit etmeye kadar varan eylemlerle kendini var etmeye çalışan anlayışları mahkum ediyoruz. Bu tür yaklaşımlara karşı kararlı bir tutum içerisinde olacağını ifade eden Başkanlar Kurulu’muzun kararları doğrultusunda; DİSK’in giriş kat, karşılama bankosu ve birinci kattaki bir odasının “siyasi bir çevrenin” inisiyatifiyle adeta “işgal” edilmesine son verilmesi istenmesine karşın ısrarla bu “eylem” sürdürülmektedir. Bir kez daha üzerini vurgulayarak belirtmeliyiz ki; herkes eleştiri/protesto ve eylem yapma hakkına sahiptir ve bu çerçevede eylemi DİSK’in önünde de sürdürebilirler. Fakat, Başkanlar Kurulumuz’un görüşü, DİSK’i toplum karşısında itibarsızlaştırmayı hedef alan bir faaliyete zemin hazırladığı, DİSK’e ve DİSK yöneticilerine karşı yalan ve manipülasyonlarla dolu bir kara propagandanın yürütülmesine destek olduğu, diyalog çabaları sürerken dahi bu tutumunu ısrarla sürdürdüğü için, bahsi geçen kişinin yeniden işe alınmasının uygun olmadığı yönündedir. Başkanlar Kurulumuz, herkesin “hak alma” eylemini saygıyla karşılamakta, fakat “DİSK’i yıpratma” amacı taşıyan bu fiili işgal durumunun Eylül ayı sonu itibariyle ortadan kaldırılması için SON BİR KEZ DAHA uyarıda bulunmayı zorunlu görmektedir.

Zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapan ekonomi politikalarının tartışıldığı G20 Zirvesi’nde dünyanın, geleceğine yönelik kararlar alınırken seyirci kalamayız. Bu kez 15-16 Kasım 2015 tarihlerinde Antalya’da düzenlenecek olan G20 toplantısına karşı, emek ve meslek örgütlerinin katılımıyla alternatif toplantı ve etkinlikler düzenlenerek, taleplerimiz dile getirilecektir. Hak gasplarına ve eşitsizlik planlarına karşı barışın, eşitliğin ve özgürlüğün sesi yükseltilecektir.

Dün olduğu gibi bugün de, hatta dün olduğundan da yüksek sesle sokaklarda, meydanlarda, işyerlerinde taleplerimizi haykırmaya devam edeceğiz.

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir